Bolücüler: Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül

Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan

Benim halkım müslüman olunca unutkan oldu. Türkiye’yi Avrupa Parlamentosu’na şikayet eden iki kişi Türkiye’ye Cumhurbaşkanı oldu. O günler öyleydi. Avrupa ile ABD, Türkiye’de ne isterse, o olurdu. Halk bilmezdi, ancak bunlardan biri Ermeni kökenli Van’dan Kayseri’ye göçmüş müslüman olmuş Ermeniler’den Abdullah Gül, ötekide Yahudi-Gürcü Rize’den Istanbul’a göçmüş müslüman olmuş Yahudiler’den Recep Tayyip Erdoğan’dır.

İkiside kardinal Fethullah Gülen ile el-ele olmuşlardı.

recep tayyip erdoğan

recep tayyip erdoğan

Erdogan iş başında!!!

Erdogan iş başında!!!

Erdogan iş başında!!!

Nizam-i Alem Ocakları soruyor; Muhsin Başkan’ı neden öldürttünüz?

Muhsin’i neden öldürttünüz?

Muhsin’i neden öldürttünüz?

RECEP TAYYİP ERDOĞAN

RECEP TAYYİP ERDOĞAN

Buradan dinleyebilirsiniz:

<div id=”fb-root”></div> <script>(function(d, s, id) { var js, fjs = d.getElementsByTagName(s)[0]; if (d.getElementById(id)) return; js = d.createElement(s); js.id = id; js.src = “//connect.facebook.net/tr_TR/all.js#xfbml=1″; fjs.parentNode.insertBefore(js, fjs); }(document, ‘script’, ‘facebook-jssdk’));</script>
<div class=”fb-post” data-href=”https://www.facebook.com/video.php?v=694886000553417&#8243; data-width=”466″><div class=”fb-xfbml-parse-ignore”><a href=”https://www.facebook.com/MilliGorusUniversitesi”>Milli Görüş Üniversitesi</a>’den <a href=”https://www.facebook.com/video.php?v=694886000553417″>Gönderi</a></div></div&gt;

yada:

 

 

Gülefer Yazıcıoğlu – “Kardeşim demekle kardeş olunmuyor

Kardeşim demekle kardeş olunmuyor
Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu, “Kardeşim demekle kardeş olunmuyor” Seçimden seçime hatırlanan kardeşliği asla kabul etmiyorum.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi, helikopterin düşmesi olayının üstünün kapatılmaya çalışıldığını söyledi.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu, helikopterin düşmesi olayının üstünün kapatılmaya çalışıldığını belirterek, “Kardeşim demekle kardeş olunmuyor. Yazıcıoğlu’nun yaptığı kardeşleğin aynısını ülkeyi yönetenlerden bekliyoruz” dedi.

SABIR VE TAHAMMÜL SINIRLARIMIZ ZORLANMAKTA“dedi.

“GÜLEFER YAZICIOĞLU’NDAN SİTEM DOLU SÖZLER”

Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu siyasileri eleştirerek Recep Tayyip Erdogan‘a suçlayıcı sözler söyledi. Geçen 5 yıllık süreçte dertlerini anlatamadıklarını, hiç kimsenin kendilerini anlamak istemediği belirten Yazıcıoğlu şöyle konuştu: “Buradan Türkiye’yi yönetenlere sesleniyorum; Sizler canınız istediği zaman her şeyi nasıl yaptığınızı gözümüze soka soka gösterdiniz. Görüyoruz ki, 17 Aralık’tan sonra sizlerin canı acıdığı zaman neler yapıyormuşsunuz, nelere kadirmişsiniz. Ama 5 yıllık süreçte 12 çocuk var, onların gözyaşlarını, bizlerin dertlerini bir nebze olsun telafi etme yoluna gitmediniz. Sayın Bülent Arınç 17 Aralık’ta aynen şöyle bir cümle kurdu ve televizyonun başında izlediğimde yüreğim acıdı. Şunu söylüyordu; ‘Yasaları çiğneyen, yasalara aykırı hareket edenlerle ilgili gereken yapılacaktır.’ Peki ben de buradan söylüyorum. Bizim 5 yıl önceki yasaları çiğneyen sayın ulaştırma bakanıyla ilgili, sizin bürokratlarınızla ilgili ne yaptınız? Çok kızgınım, çok üzgünüm, aynı zamanda bir din kardeşi olarak gördüğüm insanlara son derece kırgınım. Sizin canınız acıdığı zaman yasaları çiğneyenlere nasıl muamele ediyorsanız, bize gelince yasaları çiğneyenlere neden aynı muameleyi reva görmediniz? İlla sizin canınızın acıması mı gerekiyor? Vatandaşın canı acıdığı zaman nerdesiniz? Muhsin Yazıcıoğlu size gerçek manada kardeşlik yapmıştır. Ama siz Muhis Yazıcıoğlu’na kardeşlik yapmadınız, yapmamaya da devam ediyorsunuz.”

“ÜSTÜNÜ ÖRTTÜKÇE ÖRTTÜNÜZ”

Yazıcıoğlu, helikopter düşmesi olayının üstünün örtülmeye çalışıldığını belirterek şöyle devam etti: “Ülkem adına çok üzgünüm ki, Türkiye Cumhuriyeti’nde kişiye, zamana, duruma göre değişen bir adalet sistemi varmış. Yaşadığımız bu süreçten sonra hiç kimse bana Türkiye’de adalet var diyemez, beni inandıramaz. Biz bu adeleti kendimiz için değil Türkiye için istedik. Türkiye’de bir daha böyle vahim olaylar gerçekleşmesin diye istedik. Ama siz ne yaptınız? Üstünü örttükçe örtmeye çalıştınız, örttükçe örtmeye çalıştınız. Önce karla örttünüz, sonra da farklı şekillerde örtmeye çalıştınız. Biraz önce oğlum Furkan şunu söyledi; Ölüler üzerinden siyaset yapmayın diyorlarmış. Ne kadar acı, hak aramak şimdi siyaset yapmak mı oldu? Biz hakkımızı arıyoruz, hakkımızı. Siz nasıl hakkınızı arıyorsanız biz de hakkımızı arıyoruz. Çünkü biz bu memlekete vergi veriyoruz. Siz nasıl yaşıyorsanız bizde aynı refah ve huzur içinde yaşamak istiyoruz. Kimsenin bunu bize çok görmeye hakkı yok.”

BİZİ SUSTUKÇA APTAL MI ZANNEDİYORLAR?”

Gülefer Yazcıoğlu konuşmasının devamında bir an önce adalet istediklerini yineleyerek şöyle dedi: “Bizi sustukça aptal falan mı zannediyorlar? Biz aptal falan değiliz. Karşınızda aptal insanlar olduğunu zannetmeyin. Biz ülkemizde dirlik ve düzenin olmasından yana çaba sarfediyoruz. Kimseyi kışkırtmıyoruz, kimseyi birbirine düşürmeye çalışmıyoruz. Kimsenin arasına nifak tohumları sokmaya çalışmıyoruz. Eğer çalışsaydık, bunu helikopterin düştüğü andan itibaren yapardık. Ama bizim bu iyi niyetimizi kimse suistimal etmemeli. Ölü üzerinden siyaset yapmayı biz bilmeyiz, yapanlar yapıyor zaten meydanlarda. Yakışmaz bize. Biz Muhsin başkana yakışır bir şekilde davranmak istedik ve onun gibi davrandık. Muhsin Yazıcıoğlu gibi davranmanın bedeli adaletsizlik olmamalı. Bizim adeletimizi tez elden vermeliler. Bu ülkeyi biz yönetmiyoruz, adalet mekanizmasını biz devreye sokacak değiliz. Bu mekanizmayı hızlı bir şekilde işletmek onların elinde. İstedikleri zaman neler yaptıklarına gözlerimizle şahit olduğumuz için, demek ki “bu mesele çözülmek istenmiyorki ağırdan alıyorlar.”

ADALET GECİKİYORSA ADALET DEĞİLDİR

Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun geçen 5 yıl boyunca helikopter düşmesi olayıyla ilgili hala rapor hazırlmadığını belirterek bu duruma tepki gösteren Yazıcıoğlu şunları söyledi: “Bu 5 yıllık süreci öyle böyle geçirdiler. Maalesef ki, özel yetkili mahkemeleri de kapattılar. Ama bilsinlerki herkesin bir hesabı varsa bir de rabbimin hesabı var. İlahi adalet er ya da geç tecelli edecektir. Hiç kimsenin ilahi adaletten kaçışı yoktur. Yıllardır susuyoruz, özellikle basın önüne çıkmamaya gayret gösteriyorum. Çünkü öfkeliyim, kızgınım, kırgınım. Bizim bu yaralarımıza merhem olacak bir merci bulamıyoruz. Geçenlerde sayın Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanlığı ve bazı kurumları uyardığını söylüyor. Uyardınız da ne oldu? Ne yaptılar? Ben sonuca bakarım, sonuçta ne oluyor onu görmek isterim. Adalet gecikiyorsa, adalet değildir. Geç gelen adaleti adalet olarak kabul etmiyorum. Başbakanın konutuna böcek konulunca Başbakanlık Teftiş Kurulu hemen rapor hazırladı. 5 yıl geçti, koca 5 yıl. Ve hala Başbakanlık Teftiş Kurulu bizim olayımızla ilgili rapor hazırlayacak. Ne kadar acıdır değil mi? Demek ki bu ülkede yalnızca vatandaş olmak, vatandaşlarla bir arada yaşamak adaleti geciktiriyormuş. Bunu da gördük.”

KARDEŞİM DEMEKLE KARDEŞ OLUNMUYOR

Yazıcıoğlu, konuşmasının devamında seçim meydanlarında siyasilerin kullandığı ifadelere de değinerek sözlerini şöyle tamamladı: “Buradan ülkeyi yönetenlere sesleniyorum; Kardeşim demekle kardeş olunmuyor. Seçimden seçime hatırlanan kardeşliği asla kabul etmiyorum. Bir an önce Muhsin Yazıcıoğlu’nun size yaptığın kardeşliğin aynısını bekliyorum. Sizler Muhsin Yazıcıoğlu’nun size nasıl bir kardeşlik yaptığını benden daha iyi biliyorsunuz. Sizler dile getiriyorsunuz bunu. Onun içinde Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaptığı din kardeşliğinin aynısını bir an önce bizlere teslim edin lütfen.

Hocaefendi Erdogan’a sordu: Bu korkun niye?

Hocaefendi Erdogan’a sordu: Bu korkun niye?

fethullah gülen

fethullah gülen

TÜRKIYE’Yİ HIRSIZLAR YÖNETİYOR

SON DAKİKA HABERLERİ
99 milyon 999 bin 990 dolar bağışmış
10 Nisan 2014
100 milyon dolardan 10 dolar eksik

Image
Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’na (TÜRGEV) yurtdışından 99 milyon 999 bin 990 Amerikan Doları para geldiği iddiası doğrulandı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, vakfa yurtiçinden 29 milyon lira, yurtdışından ise 99 milyon 999 bin 990 ABD doları bağış ve yardım yapıldığını açıkladı.

Cumhuriyet Gazetesi’nden Murat Çakır’ın haberine göre Başbakan Yardımcısı Arınç, CHP Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın TÜRGEV’e bağış yapan gerçek veya tüzel kişilere ilişkin soru önergesini Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden gelen bilgiler doğrultusunda yanıtladı.

Arınç, vakıflara yapılan yurtdışı yardımların 27 Şubat 2008 tarihinden önce İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı tarafından izlendiğine dikkat çekti. Bu tarihten sonra ise yardımlar Vakıflar Yasası kapsamına alındı. Yanıta göre yardımlar her yılın ilk altı ayı içerisinde doldurularak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne teslim edilmesi zorunlu olan “yıllık beyanname” ile izleniyor. TÜRGEV’e yapılan yardımlar hakkında bilgi veren Arınç, “Kurumsal kayıtlarda yapılan incelemede; eski kısa adı İSEGEV olan TÜRGEV’e 27 Şubat 2008 tarihinden sonra muhtelif gerçek ve tüzel kişilerce yapılan yurtiçi bağış ve yardımlar 29 milyon 666 bin 533 TL, yurtdışı bağış ve yardımlar 99 milyon 999 bin 990 Amerikan Doları’dır” dedi.

BU SORUYA YANIT YOK
Arınç, Baydar’ın bağış yapan gerçek veya tüzel kişilerin kimler olduğu sorusuna ise yanıt vermedi.

Arınç, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun TÜRGEV’e ilişkin önergesine de yine “kısmen” yanıt verdi. TÜRGEV’in Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerince denetlendiğini belirten Arınç, vakfın 2013 yılı beyannamesinin ise henüz kuruma intikal etmediğini belirtti. Beyanname verme süresinin her yılın ilk altı ayı olduğuna dikkat çekildi. Bu durumda bu süre henüz dolmadı.

Yanıta göre, TÜRGEV’in 2012 yılı bütçesi gelir toplamı 156 milyon 789 bin 614 lira. Gider toplamı ise sadece 16 milyon 379 bin 410 lira. Arınç, TÜRGEV ile ilgili 2008-2012 yılları üzerinden yapılan incelemede, son 5 yılda sosyal hizmetler alanında toplam 15 milyon 663 bin 602 lira harcama yapıldığının gözlendiğini bildirdi.

Haluk Koç ne demişti?
CHP sözcüsü Haluk Koç şubat ayında yaptığı açıklamada, TÜRGEV’e yurtdışından gelen paralarla ilgili şunları söylemişti: “Şu TÜRGEV gerçeğinde biraz duralım isterseniz. Başbakan’ın açık bir anayasa suçu işleyerek soruşturtmamaya, yargılanmasına izin vermemeye dönük çabaların içine girdiği TÜRGEV olayı. Bakın, günün biri, tarih 26 Nisan 2012 Vakıflar Bankası’ndaki Necmettin Bilal Erdoğan’ın hesabına Royal Protocol isimli bir kaynaktan, muhtemelen Ortadoğu veya Suudi kaynaklı bir yapı. Buradan 99 milyon 999 bin 990 Amerikan Doları havale ediliyor 5 dakika içinde. 100 değil, 100 milyon değil. 10 dolar eksik. 10 dolar herhalde havale kesintisi ve 5 dakika içinde Bilal Erdoğan’ın hesabından TÜRGEV’in hesabına aktarılıyor para. Vakıfbank’a bu havalenin geliş tarihi 26 Nisan 2012. Bu ve bunun benzeri para trafikleri mevcut. Hepsinin tarihleri ve IBAN’ları da mevcut. Değerli arkadaşlarım, 100 milyon dolarlardan bahsediyoruz. Bu para neyin karşılığıdır Allah aşkına? Ne karşılığında Bilal Erdoğan’ın önce kendi hesabına, sonra TÜRGEV vakfına 5 dakika içinde aktarılmıştır? Ne karşılığıdır bu? Rüşvet midir? Ne karşılığıdır?”

İŞTE CHP’Lİ VEKİLİN SORU ÖNERGESİ:

Image

 

Image

MERAL AKŞENER, RECEP TAYYİP ERDOĞAN TÜRKİYE’Yİ SOYUYOR.

MERAL AKŞENER, RECEP TAYYİP ERDOĞAN TÜRKİYE’Yİ SOYUYOR.

KENAN DAĞGÜN

KENAN DAGGÜN

Image

Bu gördüğünüz sözde ülkücüler, yıllarca ülkücü dernekleri sömürdüler, MIT ile ortak çalıştılar. Şimdide MIT istedi diye AKP için Ülkü Ocaklarını içerden çökertmeye çalıştılar.

Kenan Dağgün yıllarca Belçika’da Türk Federasyon başkanlığı yaptı. Federasyonu soydu soğana çevirdi. Evli iken 5 çocuklu kadınla gizli yaşadı. Kendisinin karısıda başka ülkücü ile gizlice yaşadı. bunlar kendilerini iyi sayan ülkücüler.

Türkeş’e çok bağlılar, çünkü o günlerde dernekleri soyabildiler. Ahhh o günler geri gelse?

Şimdide Recep Tayyip Erdogan’ın örtülü ödenegini yiyorlar.

Bunların bir ortak özellikleride Türk karşıtı olmalarıdır.

Her bok oldu. Federasyon Başkanı, mafiya başkanı, dolandırıcıların başkanı. En sonunda ikinci elden kadınları yönetme derneği başkanı oldu.

FETHULLAH GÜLEN: ERDOĞAN İKİYÜZLÜ BİRİSİDİR.

Gülen, açıklamasında ‘Çok kötü şeyler duyabilirsiniz, rica ediyorum ben, aynıyla mukabelede bulunmamak lazım’ diyor.
 
İŞTE O AÇIKLAMADAN SATIRBAŞLARI:

Image

Kimden gelirse gelsin sıkıntılar olgunlaşmanın en önemli yollarındandır. Öyle olmasaydı, Allah en sevdiği ibâdını adeta bir hamur teknesinde yoğurmaz ve yoğrulmalarına meydan vermezdi.

Tazyikler, ezilmeler, sıkıntılar ve arzumuza göre yaşama imkânlarından mahrum bırakılmalar karşısında Cenâb-ı Hakk’ın murâd-ı sübhânîsini arzularımıza tercih etmemiz lazım.

Zât-ı Ulûhiyet’in takdirini memnuniyetle karşılamanın yanında, Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm’ın (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) nübüvvetine ve İslam dinine kanaat etme de çok önemlidir. Fiilî ve kavlî duadan sonra -netice ne olursa olsun- kader ve kazayı gönül hoşnutluğuyla karşılama bu kanaatin de gereğidir.

Image

ALLAH AKILLA İNSANLARIN GÖZÜNÜ AÇMIŞ

Esasen, insan aklı, insan mantık ve muhakemesi -bunların hepsini tek bir şey kabul etmek de mümkündür- nübüvvet ve onun vaadettiklerini kabullenip, bu feyyaz kaynaktan tam yararlanabildiği müddetçe, bir yandan kendi alanının serhaddine ulaşma yoluna girerken, diğer yandan da başkalarını aldatan birer vasıta durumuna düşmekten kurtulmuş olur/olacaktır. Her şeyden evvel, böyle davranmada, bütün varlık ve eşyaya hükmeden sonsuz kudret ve muhit ilme teslim olma gibi bir husus söz konusudur. İsterseniz siz buna, akıl ve mantık ürünlerini, akılla, mantıkla elde edilen değişik projeleri ve farklı alanlardaki araştırmaları, tecrübeleri, yani bütün arzî olanları semavîleştirmek, arazî olanlarda da cevherin ruhunu aksettirmek için her şeyi vahye test ettirme de diyebilirsiniz. Aslında aklı yaratan da Allah’tır, ona vahiy ile derinleşme yolunu gösteren de… Allah, akılla insanların gözünü açmış, vahiyle de aklın doğru görüp, doğru düşünmesini sağlayarak, ona daha geniş bir muhakeme alanı hazırlamıştır; hazırlamış ve o kuşatıcı beyanıyla insanlar üzerinde bağlayıcı hüccetini ikame etmiştir. Tabir-i diğerle Allah, bütünü birden kucaklayan vahiy müessesesini, her zaman dağınık ve birbirinden kopuk bir durum arzeden akıl ve muhakemenin farklı yollarını birleştirecek ve bunların mukayese ürünlerini de test edebilecek bir laboratuar haline getirmiştir.

Image

EĞİTİM MÜESSESELERİ PROBLEMLERİ HAL İLE HALLETMENİN ÇABASI

Kitap ve Sünnet endazesinden geçmiş ve İcma’ya muhalefeti görülmemiş bir şekilde irşad hizmeti ve mefkureyi ikâme gayreti devamlı olmalıdır. Yurtiçi ve yurtdışındaki eğitim müesseseleri böyle bir hizmet anlayışının neticesi ve problemleri “hal ile halletme” çabasının meyvesidir.

CİHAT EDEN KİM

Lügat manası, Allah’ın kelimesini yüceltmek demek olan “i’lâ-yı kelimetullah”, ıstılahta Allah’ın adını veya İslâm dininin tevhid akîdesini şanına uygun bir biçimde yüceltip yayma manasına gelir. Bu terim “cihat” kelimesiyle de ifade edilmektedir. Peygamber Efendimiz, gerçek manada Allah uğrunda cihat edenin kim olduğu sorusuna cevap verirken şöyle buyurmuştur: “Sadece Allah’ın adı yüce olsun diye (i’lâ-yı kelimetullah için) cihat eden kişi Allah yolundadır.” Allah’a îman ve O’nun nâm-ı celîlîni i’lâ etme gayreti müminlik şiarıdır. Aslında, Allah’ın adı zatında yücedir, o her zaman âlîdir. Fakat, “O’nun adını yüceltme” ifadesini kendi idrakimiz itibariyle, kendi ufkumuzu aydınlatma açısından kullanıyoruz.. i’lâ-yı kelimetullah derken, kararmaya yüz tutmuş kalblerin kir ve lekelerinden arındırılarak asıl sahibine hazır hâle getirilmesini, gönül tahtının Mâlikü’l-Mülk’e, Melikü’l-Mülûk’e arz edilmesini ve Yaratıcı ile kullar arasındaki engellerin kaldırılmasını kastediyoruz. İşte bu niyetle yola çıkmış ve bir kısım hizmetlere azmetmişseniz, meselenin Kur’an ve Sünnet’e uygun olmasına bakıp kim ne derse desin yolunuza devam etmelisiniz. Unutmamalısınız ki, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun hiçbir tavrı yanlış değildi; fakat, O’nun bile bir sürü muhalifi vardı.

İÇ ALEMLERİNDE SESSİZ UYUYAN GULYABANİ BİRDEN HORTLAMIŞ VE BUZAĞI OLARAK ŞEKİLLENMİŞTİ

Kur’an, “Mûsâ (aleyhisselam) Tevrat’ı almak için ayrıldıktan sonra ümmeti, zinet takımlarından, böğürür gibi ses çıkaran bir buzağı heykeli yapıp tanrı edindiler. Görmemişler miydi ki o heykel onlara hitap edemiyordu, kendilerine yol da gösteremiyordu. Fakat buna rağmen onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular.” (A’raf, 7/148) der. Demek ki, atmosferin büyük ölçüde eşrâra kalması ya da ferağı, İsrailoğulları’nda buzağı düşüncesinin hortlamasına müsait bir zemin oluşturmuştu. Kendi iç âlemlerinde sessiz uyuyan o gulyabâni gibi düşünceler, birden hortlamış ve buzağı olarak şekillenmişti. Orada Sâmirî’nin –ki o da İsrailoğullarındandır– söylediği şey ise sadece kuru bir mazeretti; Hz. Musa’nın “Senin zorun nedir ey Sâmirî?” demesine karşılık o“Ben onların görmediklerini gördüm.” cevabını vermişti. Çoğu müfessir, meseleye, Sâmirî, Cibrîl’in bastığı yerden bir avuç toprak aldı ve onu buzağı yapımında kullandı şeklinde yaklaşmışlardır ki, bu gerçekten öyle de olabilir; evet o, nasıl gönüllerin ve ruhların dirilmesine vesile olan ilâhî vahyi taşıyordu; cansız cesetlerde hayat kaynağı da olabilirdi. Bu açıdan da onun ayağını bastığı yerler yeşerebilir, oradan alınan bir avuç toprakla bütün ölüler dirilebilir. Ne var ki, bunun doğruluğunu gösteren sağlam bir hadis bulmak mümkün değildir. Buradaki asıl husus, Kur’ân’ın Hazreti Musa’nın diliyle ifade ettiği gibi, bunun bir fitne ve imtihan olmasıdır.

DAĞINIK İNSANLARIN RÜYALARI DA KİRLİDİR

İffetsizliğe düşme insanı dağınıklığa götürür. Dağınık insanların rüyaları da kirlidir, hayalleri de kirlidir. Tevhid-i kıble etme, sadece O’na yönelme, öyle bir konsantrasyon, insanın zekasını öyle keskinleştirir ki, o mevzuda bin tane dâhinin halledemediği meseleyi halleder. Enbiya-yı izam öyleydiler, onların iffetlerine, ismetlerine, fetanetlerine, idraklerine, büyüklüklerine aklımız ermez. Fakat, buna rağmen onlara da itiraz ediyorlardı.

BİRİLERİNE ENGEL ÇIKARMA

Önemli olan mesele, Allah ne demişse onu yapmaktır. Bunu yaparken de falana muarız olma, filanın rağmına davranma, birilerine engel çıkarma veya “birileri bir şey yaparken biz niye onları bu güzergahta tek başlarına bırakıyoruz” gibi kıskanma/rekabet etme mülahazalarıyla yapmamalıdır. Kur’an-ı Kerim’in ve Sünnet-i Sahiha’nın sabit disiplinlerine uygunluk içinde yapılırsa, orada tereddüt yaşamamak ve engellemeye çalışan kim olursa olsun, onları görmezden gelmek lazım. “Bir kapı bend ederse bin kapı eyler kuşad / Hazreti Allah, efendi, Müfettihu’l-ebvab’dır.” (Şemsî)

HİÇ PRESLER ARASINDA EZİLMEDEN KURTULDUĞUMU GÖRMEDİM… HER ZAMAN ÜZERİME GELDİLER

Şimdiye kadar ben çok samimi bir müslüman olduğumu iddia edemem ama işin doğrusu hayatımı O’ndan başka bir şeye bağladığımı söylersem, Allah’ın o mevzudaki teveccühüne karşı saygısızlık yapmış olurum; bu da tahdis-i nimettir. Elli defa engeller olmuştur. Kendimi bildiğimden bu yana hiç presler arasında ezilmeden kurtulduğumu görmedim. Buradaki de öyle bir şey. Her zaman üzerime geldiler. Cenab-ı Hak aldı, bir yerden bir yere koydu, bir yerden bir yere koydu.. sizi de öyle… Hep böyle olagelmiştir. Fakat bunlar kat’iyen ye’se atmamalı, bizi inkisara uğratmamalı, yapmamız gereken şeylerden bizi geri koymamalı.

Hidayet sizin aklî, fikrî, ihtisâsî bütün letâifinizi hakikati arama istikametinde kullanma sonucu, Allah’ın sizin içinizde yakacağı bir meşaledir. Siz esbaba tevessül edersiniz, Allah o meşaleyi içinizde yakar, tutuşturur, projektör gibi.. her şeyi doğru olarak görürsünüz, O’na ait bir şeydir. Sa’d-ı Taftazani’nin ifadesiyle, “İman, Cenâb-ı Hakk’ın, istediği kulunun kalbine, cüz-ü ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği birnurdur.”

Üstad Hazretleri, bu mevzuyla alâkalı Celâleddin Harzemşah’ın bir mülâhazasını nakleder: Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerâsı ve etbâı ona demişler: “Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek.” O demiş: “Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakk’ın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek O’nun vazifesidir.” Şe’n-i rububiyetin gereğine karışmam, ne dilerse onu yapar.

KİMSEYİ KARŞISINA ALMAMALI

Her mü’min bu mülahazaya bağlı, Kitap ve Sünnet çerçevesinde yapması gerekli olan şeyleri yapmalı, ne dostun vefasızlığından, ne de düşmanın cefasından sarsılmamalı. Kimseyi de karşısına almamalı, garazî hareket etmemeli, yaptığı şeyler tepki edalı olmamalı; bunlar ihlası yıkan, götüren şeylerdir. Fakat, doğru bildiği şeyin müdafaasından da geriye durmamalı. Aksi takdirde doğruya karşı saygısızlık yapmış olur.

EN ZOR ŞEY GÖNÜLLERE GİRMEKTİR

En zor şey gönüllere girmektir; bir yerde yaptığı hizmetler bitince, kenarda oturmayı istemeyip yeni bir vazife daha talep eden insanlara bunu biz yaptırtabilir miyiz? Belli ki burada bir meşiet-i ilahi var. İyilik yapıyor, iyiliğe doymuyor,“Hel min mezîd-Daha yok mu?” diyorlar. Akl-ı selim, hiss-i selim, ruh-u selim diyor ki: “İnsanlık adına bir şey yapacaksak, yol bu, yöntem bu!..”

ÇOK KÖTÜ ŞEYLER DUYABİLİRSİNİZ… RİCA EDİYORUM…

Çok kötü şeyler duyabilirsiniz; rica ediyorum ben, aynıyla mukabelede bulunmamak lazım. Şimdilerde Twitter denen şeyler var; iyi şeylere tercüman olursa, Allah’ın rahmeti; insanları birbirine düşürüyorsa, Allah’ın belası şey. İnsanlar birbirine atıp duruyorlar. İnsanlar bu atmalara geliyor, bu defa da onlar atıyorlar.

BİRİSİ DİYEBİLİR Kİ ‘MASKE DÜŞTÜ’

Birisi diyebilir ki “Maske düştü!..” A be birader, sen mü’minsin, yapma bunu. Eğer Kıtmirin maskesi olsaydı kırk seneden beri ehl-i dalalet onun yakasından elini çekerdi. 1960, 1970, 1980 ve 28 Şubat’ta preslendim. Ama sana demiyorum, “Niye senin yakana elini uzatmıyor?” Hazreti Musa, Hazreti İsa ve Peygamber Efendimiz (alâ seyyidinâ ve aleyhimessalâtü vesselam) yakalarını başkalarından kurtarabildiler mi? Bence senin kendi durumunu bir kere daha gözden geçirmen lazım. Ama ben, bana kalırsa, bu kadarcık da olsa bunları dememeliyim. İncinsek de incitmemeliyiz, kırılsak da kırmamalıyız.

BİZE DÜŞEN EYVALLAH ETMEKTİR

Hep gönül alıcı bir tarzda hareket etmeli, nazargâh-ı ilahi olan kalblere kat’iyen dokunmamalıyız. Bize düşen şey “Eyvallah!..” etmektir.

BEKLENTİLERE İŞİ BAĞLAMAMAK LAZIM

İlle herkes tarafından kabul edilmek, tahsin edilmek, hüsn-ü kabulle karşılanmak, takdir görmek.. bu türlü beklentilere girmemeli. Yapacağı şeyleri belli beklentilere bağlamış insanlar, hayatta başarılı olamamışlardır. Muvakkaten bazı şeyler sergilemiş olsalar bile bir muhalif rüzgâr karşısında savrulup gitmişlerdir. Beklentilere işi bağlamamak lazım. Bizim beklediğimiz bir şey var, o da Allah’ın hoşnutluğu ve bizim o meseleyi ihlasla O’na karşı sunmamızdır.

KİMSEYE FİRAVUN DEME, NEMRUT DEME

Ne kin ne garaz ne nefret, ne kimseye firavun deme ne Nemrut deme ne de tiran deme!.. Fakat söylenen sözleri bazıları biraz numara/droba bakarak, güzergâh takip ederek üzerlerine alıyorlarsa, kendi yanlış te’villeriyle, tefsirleriyle meseleyi yanlış yorumluyor, kendilerine karşı saygısızlık yapıyorlar.

ALLAH’IN EKSTRADAN VERDİĞİ KİMSELER ‘AL SANA BİR OKUL‘ DİYORLAR

Unutulması gerekli olan şeyler dünya ve dünya nimetleridir. Dünya debdebesi dünya saltanatıdır. Allah’ın ekstradan verdiği kimseler de “Al sana bir okul, bir yurt, bir okuma salonu…” diyorlar. Size bu kadar güven duyuluyorsa, bu sizin kredinizdir. Bence kendi hesabınıza ondan bir şey koparmak suretiyle o krediyi kaybetmeyin; bu defa o yol tıkanır ve bypass yapmakla da açamazsınız onu. Güven sarsılmamalı, herkes sizi nasıl biliyorsa öyle bilmeli, ruhunuzun ufkuna yürüyeceğiniz ana kadar… Dünyaya çıplak olarak geldiniz; kefeniniz için sağa-sola koşmalı, “Acaba bu garibe bir kefen bulabilir miyiz?” demeliler. ‘

Recep Tayyip Erdoğan kimdir?

CIA, AKP’yi kurdurdu. Erdoğan’ıda başına getirdi.